Türkiye’nin bir türlü çözüm üretemediği, kronikleşmiş problemlerle uğraştığı alanların başında hiç şüphesiz hukuk geliyor. Hukuk krizinin bu denli derinleşmiş olması ise son kertede memlekette esasında bir rejim problemi olduğuna işaret ediyor.
Hukukî sorunların yanında yaşanan bir diğer sorun ise iktisadî planda cereyan ediyor. Yine hukuk ve rejimle bağlı olarak, servetin dağıtılmasında tek söz sahibi hâlen devlet olduğundan, iktisadî planda yaşanan her dalgalanma aynı zamanda bir nizam ve yönetim krizine dönüşüyor.
İpin ucunun iyiden iyiye kaçtığı diğer planları tek tek sıralamaya lüzum bile yok.
Siyasetçilerin, bürokrasinin, avukatların, medyanın ve etkileyici konumda bulunan diğerlerinin hep beraber aslî vazifelerini bir kenara bıraktığı, bunun yerine ranttan pay kapmak peşinde koşturduğu bir düzenden bahsediyoruz. Herkes işi gücü bırakıp, hayvanî inisiyakla maddî ikbâl peşine düşünce de rezaletler birbirini kovalıyor tabiî.
Burada bahsettiğimiz vaziyet Türkiye’nin yalnız bugününün değil, aynı zamanda kurulduğu günden beri Kemalist rejimin tarihini de resmediyor. Kanun koyucuların kendi koymuş oldukları kanunlara başta kendilerinin riayet etmeye tenezzül etmediği bir düzen bu.
Defalarca tesbit ettiğimiz üzere, rejim, yaşanan tüm sorunların bizatihi müsebbibi olmasına rağmen, onun yerine bir yenisini ikâme edilebileceğini fikredebilecek kadar ufku olmayanlar ile bu düzenden nemalananlar eliyle ısrarla hayatta tutulmaya çalışılıyor. Neticesinde de her geçen gün bu rejimden kaynaklanan sosyal tahribat büyürken, yaşanması mukadder olan değişimin maddî manevî maliyeti de artıyor.
Bilhassa 15 Temmuz sonrasında FETÖ’den boşalan güç odaklarının, memleketteki eski ve yeni “zıt zihniyet kutupları arasında pay edilmesi yoluna giderek bir denge sağlanmaya çalışılması” isimli yanlış siyasetin neticelerini bugün yakinen görüyoruz. Oysa ki zıt kutupların üstün muvazenesinin kurulmasında esas olan zıtlığın kendisi değil, denge noktasını belirten ölçütlerin koyulmasıydı; fakat bu idrak edilemedi.
En nihayetinde hukuk karşısında imtiyazlı olan zümrelerin kendileri arasındaki didişmelerinin bedeli bir şekilde dönüyor dolaşıyor yüksek kur, yüksek faiz, yüksek enflasyon ile sıradan vatandaşın omuzlarına yükleniyor.
Bugün üzerindeki yaldız kaplamaların bir kez daha dökülmeye başlamasıyla beraber görüldüğü üzere Kemalist rejim kokuşmuştur ve Türkiye bu rejimden kurtularak bir yenisini ihdas etmeye mecburdur. Artık mevzu rejimin değişmesinin gerekip gerekmediğinde değil, bu pislik içinde daha ne kadar yaşamaya devam edeceğimiz sorusunda düğümlenmiştir.
Kapağımızda bu meseleyi değerlendirirken “Batıcı Kemalist Rejimi” tasvir ederek “Bu pislikte yaşamaya daha ne kadar devam?” manşetini attık. Kapak mevzumuzu “Ebed Müddet Devletin 100 Yıllık Kabile Rejimi ve 18” başlıklı yazısında işleyen Ömer Emre Akcebe, “Artık öyle bir noktaya geldik ki, bugün Türkiye’nin en basit bir meselesi bile palyatif tedbirlere başvurularak çözüme kavuşturulamaz hâle gelmiş bulunuyor.” ifadelerini kullandı.
Kapak mevzumuz ile alakalı olarak yaptığımız söyleşide Av. Mehmet Okatan, hukuk müessesesinin hâlihazırdaki vaziyetiniz Baran okurları için değerlendirdi.
Faruk Hanedar, “Bu Kansız Katilin Türkiye’de İşi Ne?” başlıklı yazısında geçtiğimiz hafta Afganistan’dan kaçıp Türkiye’ye gelen şaibeli isim Raşim Dostum’dan bahsediyor.
Çakal Carlos (S. Muhammed), Peru seçimleri vesilesiyle Amerika tarihine temas ediyor.
Abdulkerim Kiracı, Dâvûd-ı Kayserî’nin portresini çiziyor.
Kâzım Albay, Altun Silsile’nin son halkası “Esseyyid Abdülhakîm Arvâsî’nin Hadis ve Sünnet Anlayışı”na dair bir çalışma hazırladı. Alâkayla okuyacağınızı düşünüyoruz.
Ramazan Sevinç, “Heypericum Perforatum” yâni kılıç otunun faydalarından bahsediyor.
Bahattin Yeşiloğlu, “Sesler ve Suretler” başlıklı yazısıyla dergimizde.
Oğuz Can Şahin, Ressam Correggio’ya dair bir yazı kaleme aldı.
Dergimizde ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz.
top of page
15,00₺Fiyat
bottom of page