İslâm ve Osmanlı, Batı için her zaman büyük bir endişe ve korku kaynağı oldu. Anlaşmazlıklar, uyuşmazlıklar, benzemezlikler farklı dönemlerde, farklı isimler altında ve farklı biçimlerde ortaya çıksa da kapışmanın kökeni eskilere, tarihin derinliklerine kadar gider. Osmanlı, fütüvvet ehli gazilerin önderliğinde, bu kan içici namussuzlara karşı ilk şuurlu, sistemli ve örgütlü karşı duruştur. Onun içindir ki Batı entelijansiyası Osmanlı’yı asla bağışlamamış, düşmanlığını günümüze kadar artırarak sürdürmüştür. Osmanlı’nın tarihteki gerçek yerini, doğuşundan ve kök salmasından başlayarak, yediyüz yıllık imparatorluk geçmişini küçük göstermek, değerini düşürmek için her türlü rezilliğe başvurmaktan bir an bile geri durmamıştır. Efendilerine yardakçılığı-yalakalığı “medenileşmek” olarak algılayan Tanzimat ve Cumhuriyet’in madrabaz aydını da bu namussuzluğa gönüllü soyunmuştur.
Dolayısıyla öncelikle hesap sorulması, bağışlanmaması ve bir an önce tasfiye edilmesi gereken güruh kendi insanına ve değerlerine en azılı düşmanlarımızdan daha düşman olan bu reziller sürüsüdür. Ancak hiçbir zorba çöreklendiği yerden kendi rızasıyla çekip gitmez!.. Kan emici bu parazit sürüsünün tekme-tokat zorla atılması gerekir.
Görünen o ki, insanlığı tümüyle yıkıma sürükleyecek karanlık bir çağın hazırlıkları yapılıyor, dünya olağanüstü hadiselere gebe. Paranın hâkimiyetine ayarlı “zoraki barış” dönemi bitti… Para ilk kez Batı’nın ellerinden kayıyor... İktisadî güvenceye bağlı “gönüllü kölelik düzeni” sürdürülemez durumda. Tüm bu gelişmeler Türkiye için hayra vesile oldu… Tarihî misyonunu idrak etti. Daha düne kadar en sıradan bir Amerikan vatandaşına trafik cezası bile kesilmezken, bugün küresel kast sisteminin önde gelen tiranlarına ahkâm kesebiliyorsa; “kendi kanatları”yla uçmanın zevkine varmış, “devrimleri devirecek devrim” insanımızın ruhunda ve bedeninde şekillenmeye başlamış demektir.
Kapağımızda değerlendirdiğimiz bu meseleyi Mevlüt Koç, “Formların Varlık Giymesi ve Varlığı Kay- betmesi Süreklidir” başlıklı yazısında işledi.
***
Geçtiğimiz ay “II. Abdülhamid Dönemindeki Yenilenme Çabası ve Bir Örnek: Fatma Aliye Hanım” başlıklı yazısının ilk bölümünde II. Abdülhamid Han dönemindeki yenilenme çabalarından bahseden İbrahim Tatlı, bu sayımızda Fatma Ali Hanım’ın fikirlerini inceliyor.
Muhammed Yılmaz, “Bir Zihnî İşgal Aracı: Moda” başlıklı yazısında moda mefhumundan ve moda eliyle kadın bedeninin metalaştırılmasından bahsediyor.
Cumali Dalkılıç, İrlandalı müzik grubu U2’nun, “wake up dead man/uyan ölü adam” şarkısı vesilesiyle bir yazı kaleme aldı.
Zeynep Nurseli Güleç, modern çağ, makine çağı, bilgi çağı vesair birçok farklı şekilde isimlendirilen çağımızı, insan ruhuna taarruz eden başka bir veçhesiyle ele alıyor. Yazısının başlığı “Gürültü Çağı”...
Melikşah Sezen ile İzmirli İsmail Hakkı’dan tercüme ettiği “İslâm Mütefekkirleri ile Garp Mütefekkir- leri Arasında Mukayese” kitabı ve kelâm ilmi üzerine bir röportaj yaptık.
Zeynel Abidin Danalıoğlu’nun “Kedi ile Görüşme” başlıklı denemesini alâka ile okuyacağınızı düşü- nüyoruz.
Burak Çileli, Büyük Doğu Fikir Ocakları’nın Ankara Şubesi’nin organizasyonuyla, 24 Aralık 2016 tarihinde, Ankara Kurtuba Kitap-Kafe Konferans Salonu’nda bir konferans vermişti. Geçtiğimiz ay birinci bölümünü yayınladığımız “İBDA Fikriyatında Ruh ve Beden Düalizmi” başlıklı konferansın ikinci bölümünün çözümünü yayınlıyoruz.
Ercan Çifci’nin bu ayki yazısının başlığı “Eser Vermek Davası ve Estetik İdrak”...
Hanife Kındır, 2006 yılında vizyona girip büyük alâka toplayan “V For Vendetta” filminden bahsediyor.
Sizler için derlediğimiz haberler ile birlikte bu ayın muhtevası böyle.
Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle...
Allah’a emanet olun.
top of page
15,00₺Fiyat
bottom of page